Sarı
Saltuk makamları ve 711 yıllık Mlika Camii, Sırplar'ın Kosova
iddialarını temelden çürütüyor...
Fetihten
önceki fetih!
Kosova'daki
Türk ve Islâm varlığını 1000 yıl öncesine götüren maddî
ve tarihî deliller, her Şeye rağmen hâlâ ayakta.
Sarı
Saltukların, Seyid Ali Sultanların, Kâmil Babaların izleri
silinmemiŞ...
Hoca
Ahmed Yesevî'nin bu serdengeçti müridleri Balkanlar'daki varlığımızın
tohumlarını, Osmanlı fütuhatından çok önceleri bu topraklara
saçmıŞlar.
Hâsılı,
Sırplar'ın "Bunlar Osmanlı tarafından MüslümanlaŞtırılmıŞ
Slavlardır" tezi ilmen hiç bir geçerlilik taŞımıyor
Altay
Suroy Recepoğlu
Dobruca'daki
Babadağ'da Sarı Saltuk'un türbesi Ikinci Bayezid tarafından çok
büyük bir dergâh haline getirilmiŞti. Kanuni Sultan Süleyman da
1538 yılında türbeyi ziyaret etti. Evliya Çelebi, ünlü
Seyahatnâme'sinde Sarı Saltuk'un asıl adının Mehmed olduğunu
yazıyor. Joseph Von Hammer, 1263'deBizans'ta, Paleolog iŞ baŞına
geçtiği zaman, bu kral tarafından, Karadeniz'in batı tarafındaki
Dobruca'ya on, on iki bin civarında, Saltuk Dede (Sarı Saltuk) yönetiminde
Türkmen iskân edildiğini belirtiyor.
Hicrî
1291, Mîladî 1875 yılının Prizren Salnamesi'nde, Sarı
Saltuk'un PaŞtrik dağında türbesinin bulunduğu kayıtlıdır.
Sarı
Saltuk'un Balkan ülkelerinin çoğunda makamı bulunuyor ve hakkında
makaleler yazılıyor. Ahmed Yesevi ve derviŞleri, özellikle Hacı
BektaŞ-ı Velî Anadolu'nun TürkleŞmesinde ve MüslümanlaŞmasında
büyük bir rol oynadığı gibi, Baba Saltuk'un, yani Sarı
Saltuk'un da Rumeli'nin TürkleŞmesinde ve MüslümanlaŞmasında
oldukça önemli bir yeri vardır.
Kutsal
makam
Balkanlar'da
bugün bile gözle görülen, elle tutulan kanıtlar, dillerde dolaŞan
söylenceler, kitaplar, makaleler mevcuttur ve hepsi Sarı Saltuk
ile ilgilidir. Bunlar öyle belgeler ve evraklardır ki, Sarı
Saltuk'un hayalî olmadığını, gerçekten Balkanlar'a ayak bastığını,
bir çok yerleri gezdiğini ispat ediyor. Saltuk Dede, üstün zekâsıyla,
insanlara olan yakınlığıyla, onların ruhunda yer bulabilen ulvî
kiŞiliğiyle ortaya çıkıyor. Bu yüzden Balkanlar'ı gezerken
vaaz vermek için konakladığı her yerin kutsallaŞtığını görüyoruz.
Zamanla Sarı Saltuk hâtırasına anıt makamlar yapılmıŞ.
Bumakamlardan bazıları yedi asır sonra bile yerinde duruyor.
Sarı
Saltuk Kosova'da Türk varlığının gözle görülen bir
belirtisidir. O, kendinden önce Kosova'ya gelen, burayı yurt
edinen Türk boylarının arasına katılarak ata yurtlarıyla iliŞki
hattını sürdürmüŞtür.
Vücudu
dinlendi
Ilk
Türk devletinden 575 yıl sonra, Mîladî 375'de Hun Türkleri Tuna
kıyılarına gelir. Bunlar, Macaristan'a yerleŞmeye çalıŞırken
Bizans imparatorluğunu sıkıŞtırmaya baŞlarlar. Avarlar,
Kumanlar, Peçenekler buralara damgalarını vururlar. Türkler'in
Islâm'a girmesiyle Balkanlar'a yerleŞen Türk boyları da bu dini
tanımaya baŞlar. Bu yüzden Osmanlılar'dan önce de Kosova'da Müslüman
olmuŞ Türkler görülür. Sarı Saltuk, Seyid Ali Sultan, Kâmil
Baba XIII. yüzyılın ortalarında Balkanlar'ayerleŞen ve onun
dilinden anlayan Türk topluluklarını gezmiŞ onlara vaaz vermiŞlerdi.
Dolayısıyla Sarı Saltuk'un da Balkanlar'da Müslümanlığın
kurumlaŞması için büyük etkisi olmuŞtur.
O,
vaazını verdiği yerden ayrıldıktan sonra konakladığı mekân
kutsal sayıldı. Ayakla basılmaması için taŞlarla çevrildi ve
korunmaya alındı. Zamanla mezar Şeklinde bir tümsek yapıldı.
Etrafına duvar çevrilip bina içine alındı ve bu yerler Sarı
Saltuk'un makamı oldu. Aslında halk Sarı Saltuk'un adı geçen
yerde gömülü olmadığını biliyor, "Burada Sarı Saltuk
Baba'nın vücudu dinlendi" Şeklinde konuŞuyor. Buna rağmen
makam ziyaret ediliyor, geceleri aydınlatılması için kandil yakılıyor.
Makama hizmet eden "türbedar" ın ve fakirlerin faydalandığı
adaklar getiriliyor.
Halepli
Sarı
Saltuk'un, kendisini anlayan toplulukların arasına girip vaaz
verdiğini ispat eden bir çok delil var. Prizren yakınındaki
DragaŞ (KrekoyŞta) belediyesine bağlı Mlika köyünde Saltuk döneminden
kalma bir camide mermer bir kitabe görülüyor. Camiye ait mi
narenin kesme taŞtan yapılan altı köŞeli gövdesindeki
kitabede, caminin Hicrî 688, Miladî 1289 yılına ait olduğu görülüyor.
Aynı kitabenin Hicrî 1238, Miladî 1822 yılında Ahmed Ağa tarafından
onarıldığı da yazılıdır. Ahmed Ağa'nın onardığı caminin
1389 yılında meydana gelen Kosova savaŞından yüz yıl önce inŞa
edildiği anlaŞılıyor. Buna göre Mlika'da nüfusun I. Kosova
savaŞından yüz yıl önce Müslüman olduğu kesinlik kazanıyor.
Bugün de köyde ve bütün Gora ile Opola yöresinde sadece Müslüman
halk yaŞıyor. Köy halkının Suriye'den geldiği biliniyor. Bu yüzden
kendilerine "Halepli" deniliyor ve bu aileler Halepli,
yani (Halepovsi) soyadını taŞıyorlar. Halepli soyadını, KruŞevo
köyünde de bir çok aile kullanıyor. Halepli ailelerin bir çoğu
1956-1960 yıllarında Ma kedonya'ya ve Türkiye'ye göç etti.
Haleplilerin Gora'ya XIII. yüzyıldan önce gelip yerleŞtikleri
biliniyor. Bunlar 1231 yılında Moğol akınlarından dolayı Türkistan'ı
terk edip Halep'e sığınan halk kitlesinin bir bölümüdür. Türkistan'dan
kaçan halk kitlesinin baŞında bulunan Süleyman Şah, Haleb'e doğru
giderken, Fırat nehrini geçmek için uygun bir yer arıyor, fakat
bu sırada attan düŞüp boğuluyor. Süleyman Şah'ın, Caber
kalesinin yakınında bulunan kabri bugün de Suriye'de "Türk
Mezarı" olarak maruftur. IŞteo yıllarda Türkistan'dan göç
eden kafilenin bir bölümünün Kosova'ya, ta Gora'ya geldiğine
dair kanıtlar var. Gora ve Goralı ile Türkiye'nin doğusunda
bulunan Goran aŞireti arasındaki isim benzerliği rastlantı olmayıp,
oradan gelen kiŞilerin aslını ifade eder. Goralıların Süleyman
Şah kafilesinden ayrıldıktan sonra Kosova'ya gelip bugünkü
DragaŞ civarına yerleŞtiklerini, halen korudukları gelenekleri
ve görenekleri kanıtlıyor. Bu durum Goralıların özbeöz Türk
olduklarını gösteriyor. Süleyman Şah'ın üç oğlundan biri,
Osmanlı devletinin adını aldığı Sultan Osman'ın babası Ertuğrul'dur.
Kumanlar'ın
torunları
Goralılar,
Müslüman Türk medeniyetini tam anlamıyla benimseyen cesur bir Türk
topluluğu olarak tanınır.
Bunlardan
Mlika ve KruŞevo'dakiler, Halep civarından gelen Selçuklu Türkleri'ndendir.
Diğerleri ise onlardan önce Orta Asya'dan kuzey göç yolunu
(Hazar Denizi, Karadeniz'in kuzeyini) takib ederek Ukrayna ile
Besarabya'ya giden, buradan da XI. asırda Balkanlar'a inen Peçenekler'in
yardımı ile 1304'ten itibaren Rodoplar, Batı Trakya, Pirin ve
Vardar Makedonya'sını hakimiyetleri altına alan Kıpçaklar'ın
veya Avrupalılar'ın Kuman olarak adlandırdıkları kabilelerin
torunlarıdır.
Kosova'dan
baŞka Arnavutluk'ta, Makedonya'da, Yunanistan'da, Bulgaristan'da,
Karadağ'da, Sırbistan'da ve Bosna-Hersek'te de bu unsurlara rastlıyoruz.
Kuman
Türkleri'nin Balkanlar'a gelmeleri, Şimalî (kuzey) Çin'de Mîladî
916 tarihinde "Hitay Devleti"inin ortaya çıkmasıyla baŞlamaktadır.
Ana yurtlarında "Kimak" yahut "Kimek" adıyla
anılan Kuman Türkleri, 916 tarihinde Kuzey Çin'den ayrılıyorlar
ve büyük bir fütuhat arzusu ile yanıp tutuŞuyorlar. IŞte bu Türkler,
bütün kuvvetlerini ve varlıklarını Ruslar'a karŞı verdikleri
mücadelede gösteriyorlar.
Bizanslılar
bunlara Komani, Macarlar Kun, Kuman ve Paloç, Almanlar ise Falon ve
Falb, Ermeniler ise "CharteŞ" diyorlar. Latinler "Cumanni"
Şeklinde hitap ediyorlar. Bu tabirler Alman, Ermeni dillerinde
"sarıŞın ve kumral" mânâlarını ifade etmektedir.
Nimeth'e göre Kıpçak kelimesi "hiddetli kızgın cesur"
anlamına gelmektedir. Kumanlar bir hamlede baŞtan baŞa adeta bir
kasırga gibi Rus ovalarını, steplerini ele geçirdikleri için
Ruslar onlara "Polovets" (ovalı) diyorlar. "Ovalı"
ve kısmen "Sarı saçlı" sıfatını taŞıyan Kuman Türkler'i
Balkanlar'ın dağlık bölgelerinde de üstün kabiliyet ve istidat
gösterdiklerinden "Goran" (dağlı) sıfatı ile de
adlandırılmıŞlardır.
HristiyanlaŞtılar
Mîladî
1034 yılından itibaren Peçenek ve Kuman Türkleri'nin Rodoplar ve
Batı Trakya ile Pirin ve Vardar Makedonyası bölgelerine, hatta
Istanbul surlarına kadar inmeleri Bizans'ı çok ciddi telaŞlandırmıŞtı.
Bu nedenle Bizans 1050 yılında büyük bir ordu teŞkil edip Peçenek
ve Kumanlar'ın üzerine sevk etmiŞtir. Fakat Bizans devleti
yenilgiye uğrayınca barıŞ isteğindebulunmak mecburiyetinde kalmıŞ
ve 1054 yılında barıŞ antlaŞması yaparak vergiye bağlanmıŞlardır.
1081 yılında Kuman ve Peçenek Türkleri aralarında anlaŞarak
"Kuman-Peçenek Türk Federasyonu"nu kurmağa muvaffak
olmuŞlar ve Kumanova kentini baŞkent yapmıŞlardır. Fakat bu iki
kardeŞ Türk kavmi Bizanslılarla ve gayri Türk unsurlarla savaŞacakları
yerde, Bizanslılar'ın adi politik entrikaları yüzünden
birbirleriyle savaŞarak "Milli Birliği" yıkmıŞlardır.
Bu sebeple federasyon, Mîladî 1091 tarihinde yıkılarak varlığını
ve politik fonksiyonunu tarihin karanlıklarına terk etmiŞtir.
Federasyonun
yıkılmasıyla Peçenek Türkleri'nin çoğu Bosna-Hersek ve
Sofya'ya çekilerek hayatlarını sürdürdüler. 1091 yılından,
Osmanlılar'ın buralara gelmesine kadar, özellikle X. ve XIV. asırlar
arasında Balkanlar'da Slav akınlarına maruz kalan bu Türk boyları
büyük ölçüde inançlarını kaybetmiŞler(5), Slav dili etkisi
altında kalmıŞlardır, ama eski örf, adet ve geleneklerini devam
ettirmiŞlerdir. Örf, adet ve geleneklerine böyle sıkı sıkıya
bağlı kalmaları, Islam dinini çok kolay benimsemelerine yol açmıŞtır.
Özellikle Pomak Türkleri'nin Islam'ı kabul etme hususu, buna açık
bir misaldir. Romanya, Macaristan, Avusturya ile Çekoslovakya içlerine
kadar giden Kumanlar, buradaki gayri Türk unsurların içinde
HristiyanlaŞmıŞlar ve kendi etnik varlıklarını dahi kaybetmiŞlerdir.
Konya'dan
Kosova'ya
Sarı
Saltuk ile ilgili söylenceler Türkler'in Balkanlar'a en az 1500 yıl
önce geldiğini kanıtlamaktadır. Hun Türkleri Atilla'nın
kumandası altında Bizans'ı sıkıŞtırmıŞ, Romayı vergiye bağlamıŞtır
(452). O çağlarda dünya hakimiyetinin timsali sayılan Ares'in
kayıp olan kutlu kılıcı Atilla'nın elinde idi. Bu yüzden
Avrupa halkı için Atilla "Tanrının Kılıcı"dır.
Avar Türkleri Adriyatik sahillerinekadar gelmiŞ, buralara Şehir
kurma tebbüslerinde bulunmuŞtur. Bunların arkasından Kuman Türkleri
gelmiŞ, Jiça'daki Sırp patrikhanesini yıkmıŞlardır. Daha
sonra Sırplar Kosova'ya geçmiŞ ve Ipek patrikhanesini kurmuŞlardır.
Peçenekler ve Oğuz ile Uz Türkleri de Balkanlar'a gelmiŞ ama hükümet
kuramamıŞlardır. Tüm bu Türk boyları Slavlar'ın Balkanlar'a
gelmesine de sebep olmuŞlardır. Kafkaslardan Balkanlar'a devam
eden çok uzun sefer sırasında Slav kadınlarıyla evlenmeler baŞlamıŞtır.
Türkler'in Balkanlar'a g etirdikleri Slav kadınları zamanla Türklerin
SlavlaŞıp erimesine yol açmıŞtır. Fakat, Osmanlı Türkleri'nin
Balkanlar'a gelmesiyle halen Türk özelliklerini tamamen kaybetmemiŞ
olan halk Islam dinini kabul etmiŞ, ama Slav dilinin etkisinden
kolayca kurtulamamıŞtır. Çünkü Osmanlı dile değil, Allah'a
imana önem vermiŞti. Bizans devleti yöneticilerinin, IX.-XIII. yüzyıllarda
bir taraftan Slavlar'ın diğer taraftan Latinler'in Batı Trakya ve
Rodoplar ile Makedonya eyaletleri üzerinde ciddi bir hakimiyet
kurmala rını önlemek için Anadolu'dan, Babeki ve Çepniler'i,
bilhassa Konya'nın bazı bölümlerinden bir çok Türkmen
kabilesini gayet tavizkâr tekliflerle bu yörelere getirip iskân
ettikleri bilinmektedir.
Bin
yıllık adlar
Anadolu'dan
iskân edilen bu Türk-Müslüma n grubu, bu bölgede yaŞayan Kuman
Türkleri arasında Islamiyetin yayılmasında büyük bir rol oynamıŞlardır.
Ayrıca bu Türk gruplarının hareketleri sırasında bir çok Türkmen
babası, Şeyh, DerviŞ ve Abdal bu bölgelere gelip Orta Asya,
Anadolu ve Kafkaslar'daki Türk topluluklarıyla iliŞkileri sağlamıŞlardır.
Onlara Islam'ı benimsetmek ve sevdirmek için güzel konuŞma, güzel
davranıŞ ve örnek yaŞayıŞ gibi her türlü meziyetleri azami
bir Şekilde kullanmıŞlardır. Bunlar içinde en çok Sarı
Saltuk'tan söz ediliyor.
Görülüyor
ki Balkanlar'daki Kuman Türkleri arasında Islamiyet, büyük ölçüde
Osmanlılar'ın Balkanlar'ı fethetmesinden önce Anadolu Türkleri
ve tarikat mensupları tarafından yayılmıŞtır. Fetihlere
paralel olarak, zaman içinde Anadolu'dan Balkanlar'a geçen Yörükler,
Istranca dağlarından, Rodop dağlarının tümüne, Şar dağına
ve Makedonya'ya kadar uzanan irili ufaklı sayısız cemaatler
halinde davarlarıyla serpilerek yurtlanmıŞlar ve bu yörelerdeki
dağ, tepe, yaylak, eğrek, akarsu ve köylere ekip biçtikleri
mezralara bu gün dahi kullanılmakta olan yer adlarını vermiŞlerdir
ki, bu adların çoğu ya bu cemaatlerin yahut onların reislerinin
adlarından kökenleŞmiŞtir.
Edirne'yi
fethet!
Hoca
Ahmed Yesevi, "doksan dokuz bin müridinin bu en seçilmiŞine"
,"Saltuk Mehmed'im seni Rum'a saldım. Var git, yedi krallık
yerde nam ve Şan sahibi ol" diyor.
Ve
Sarı Saltuk yedi yüz sadık müridi ile yola düŞüyor.
Sarı
Saltuk'un Balkanlar'a otuz beŞ bin kiŞi ile geldiği de söylenir.
Bir
rivayete göre Hz. Peygamberimiz rüyada"Seyit Saltuk! Edirneyi
fethet ve Müslüman et; ümmetim bu yeri elden komasın"
buyurmuŞ. Edirne fethedilip Müslüman ediliyor. Seyit Saltuk bu Şehri
çok seviyor. Ömrünün son kırk senesinde dönüp dönüp
konakladığı yer bu Şehir oluyor.
Hz.
Peygamber bir hadisinde "harb hiledir" demiŞtir. Saltuk
Baba iŞini buradan tutmuŞ; kâfirlerin dilini, dinini ve sıla töresini
öğrenmiŞ, sırası gelince kiliselerde sarı sakalını sıvazlaya
sıvazlaya vaaz vermiŞ, bir gün Ayasofya'da herkesi vaftiz etmiŞ,
bu hilelerle düŞmanın arasına sokulmuŞ, onları içinden vurmuŞ.
Dobruca'da kral kızlarına musallat bir ejderi kazanınca kırk bir
kâfir imana gelmiŞ. Lehistan'da ünlü bir papazı öldürüp,
oradaki bütün Tatarları Müslüman etmiŞ. Sonra bu yüz elli bin
yeni Müslüman'ı Şimdiki Danzig Şehrine yerleŞtirmiŞ, daha
sonra yine binlerce Hersekli'yi hak dinine sokmuŞ.
Beyaz
çiçek
Sarı
Saltuk, Balkanlar'da XIII. yüzyılın tanınmıŞ bir Islam
bilginidir. Hastaları sağıltan, özellikle sarılık hastalığından
muzdarib büyük bir Şehri bile iyileŞtirebilen keramet sahibi bir
zattır. Horasan'dan gelip Anadolu'ya yerleŞen BektaŞi tarikatının
kurucusu Hacı BektaŞ Veli'nin müridi olduğu da söylenen Sarı
Saltuk'un, papaz giysileri içinde, bu yörelerde yaŞayan Hıristiyanlar
arasında bile Islam dinini yaymaya çalıŞtığı söylenir.
Kosova'nın
Ipek efsanesine göre Sarı Saltuk Türkiye'de Sarıyer köyünde doğmuŞ,
dürüst, akıllı, dindar biriymiŞ. Çevresinde çok öğrenci
varmıŞ. Yedi öğrenci gelmiŞ, onların her biri ondan ders görerek
kemale ermiŞ. Sarı Saltuk ölünce her biri cenazeyi kendi
memleketine götürmek istemiŞ, aralarında tartıŞma büyümüŞ.
Bu sırada Allah tarafından yedisi de rüyasında Sarı Saltuk'u görmüŞ.
Sarı Saltuk hepsine aynı vasiyette bulunmuŞ. "Her biriniz
birer tabut alın, hangisinde beyaz çiçek görürseniz ben orada
olacağım. O tabutun sahibi beni alıp ülkesine götürsün"
demiŞ. Ertesi gün hepsi birer tabut almıŞ. Ancak hepsinin de yanında
birer beyaz çiçek bitmiŞ. Her birisinde birer Sarı Saltuk cesedi
varmıŞ. Hepsi tabutunu alıp memleketine götürmüŞ. Bu durum
yediayrı yerde Sarı Saltuk mezarı, kırkın üzerinde de makamın
bulunmasına neden olmuŞ. Makamların üzeri uzun ve ahŞap
kubbelidir. Pirlep'teki Sarı Saltuk makamının duvarları taŞtan
olup, çatısı ahŞap ve kiremit örtülüdür. Iç tarafı ise
kubbelidir. Ama uzun zaman tamir görmediği için sıvanın büyük
bir bölümü dökülmüŞtür. Makamın, Pirlep suyu kenarında ve
bu suyun çok kere taŞarak sellere sebep olmasına rağmen yıkılmayıŞı
Sarı Saltuk'un manevî gücüne olan inancın artmasına neden olmuŞtur.
Hele 1979 seli bir çokevi alıp götürmüŞken, Sarı Saltuk makamının
hasar görmeden ayakta kalması, uzak yerlerden insanların bile
makamı ziyaret etmesine sebep olmuŞtur.
Hz.
Ali günü
PaŞtrik'teki
Sarı Saltuk makamı halkın Hz. Ali günü olarak adlandırdığı
2 Ağustos günü özellikle çokziyaret edilir. Makam civarında
koyun, koç gibi hayvanlar kurban edilir, pilavlar piŞirilir,
zikirler yapılır ve her çeŞit hastalığa Şifa bulmak için
dualar edilir. Sarı Saltuk makamının yanında bir kabir daha vardır.
Kiminie göre bu kabir Sarı Saltuk'a hizmet eden abdalındır,
kimine göre ise makama bakan ve hizmet eden Ahmed Baba'nındır.
Rumeli'ye Sadi tarikatını yayan ve bu tarikatın Rumeli'de ilk Şeyhi
olan Süleyman Efendi Acizi Baba'nın (1537-1652) bir gece rüyasında
Sarı Saltuk'u gördüğü ve buralara Islam'ı yaymaya geldiği
zaman dinlendiği bu yeri mübarek sayarak bu makamı kurduğu söylenir.
Bu yüzden makama Prizren'de hastahane olan Sadi tekkesi sahip çıkmaktadır.
Saltuk
makamları
Bugünkü
Romanya'nın Dobruca bölgesinde bulunan Babadağ'da gerçek mezarı
bulunduğu kabul edilen Sarı Saltuk'un Kosova'da bir çok makamı
vardır. Bu makamlar, DragaŞ'a yakın Plava köyünde, Jur köyünde,
Vırmiça -DragaŞ kavŞağının sağında, PaŞtrik dağının
tepesinde, Yakova Ipek arasındaki Pirlepe köyünde, Begay'da ve
Ipek'i PriŞtine'ye götüren yol üzerindeki KöŞk köyünde
bulunuyor.
Kosova
sınırları dıŞında Sarı Saltuk makamları Ohri'deki Sveti
(Aziz) Naum'da, Arnavutluk'ta Kruya'da, Bosna-Hersek'te Mostar yakınlarındaki
Blagay'da ve Korfu'da bulunur. Kruya'da Saltuk makamlarından baŞka
Sarı Saltuk ormanı da vardır. Blagay'daki makamın içinde, onun
öğrencisi olduğu söylenen Açık BaŞ'ın kabri de vardır.
Makamın yanında bir Kadiri tekkesi de mevcuttur. Tekke XVII. yüzyıl
ortalarında Halveti tarikatine geçmiŞ, 1925 yılından sonra yine
Kadirî tarikatına bağlı derviŞler tarafından kullanılagelmektedir.
Kosova'da
DragaŞ'a yakın Plava Köyü civarında, taŞtan örülmüŞ,
kubbesi kaya ile örtülü Sarı Saltuk makamı. TaŞtan örülmüŞ
yuvarlak dört sütün üzerinde duran kubbenin altında kabir yok.
Sarı Saltuk Baba'nın Türklüğü ve Müslümanlığı yaymak için
geldiği zaman burada dinlendiğine inanılıyor.

|