Kader ÖZLEM kaderozlem@yahoo.com
''Tarih nankör değildir,bir hizmeti unutmaz;
İstikbalin vicdanı aşk istemez,kin tutmaz.''
M. Emin YURDAKUL
Batı Trakya
Bölgesi hiç şüphesiz ki Türk tarihi açısından özel bir konum teşkil
etmektedir.Osmanlı Devleti’nin Dağılma Dönemi’nde büyük ve orta
ölçekli devletlerin bölge üzerindeki farklı stratejileri ve buna
karşılık Türk Devleti’nin ve halkının bu oyunları bozmaktaki azmi
Batı Trakya’nın tarihsel ve efsanevi boyutu hakkında bize bazı
fikirler verebilir.Ne var ki günümüzde halen popülaritesini koruyan
ve Türk-Yunan ilişkilerinde türlü dalgalanmalara neden olan Batı
Trakya’nın tarihsel süreç içerisinde incelendiğinde göze çarpan en
önemli özelliği, Osmanlı askerlerinin ve bölge halkının kurdukları
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’dir.
Bağımsızlığını yeni kazanan Balkan devletlerinin birleşerek Osmanlı
Devleti'ne sırayla Karadağ,Bulgaristan,Sırbistan ve Yunanistan’ın
harp ilanları I.Balkan Savaşı’nın başlangıcını oluşturur.Yıllarca
süren harplerin yorgunluğunu üzerinde hisseden Osmanlı Devleti bu
savaşa hazırlıksız yakalanmıştı.İkmal ve Levazım Teşkilatı'nın bozuk
olması,muharebe gücü yüksek,deneyimli 120 tabur askerin terhis
edilip Anadolu'ya gönderilmesi,askerin beslenme sıkıntısı,aynı
zamanda ordunun siyasete karışması sonucu komutanlar arasında oluşan
anlaşmazlık ve Balkan devletlerinin birleşmesine ihtimal vermeyen
Osmanlı Devleti'nin sorumsuzluğu bu savaşın aleyhimizde
sonuçlanmasında belirleyici olmuşlardır.Osmanlı ordusunun kısa
sürede dağılması,Ekim sonlarında Bulgaristan'ın Çatalca önlerine
gelmesine ve Osmanlı Devleti’nin Makedonya’yla irtibatının kopmasına
neden olmuştur.Sırpların Üsküp’e girmesi ve Arnavutluğun işgal
edilmesi artık Balkanlarda söz sahibi olmadığımızın göstergesidir.I.
Balkan Savaşı sonucunda 30 Mayıs 1913'te Londra Antlaşması
imzalanmıştır.Bu antlaşmaya göre Midye-Enez hattının batısında kalan
bütün topraklar Balkan Devletlerine bırakılmış, Bulgaristan Dedeağaç
ve Kavala arasındaki toprakların sahibi olarak Ege Denizi'ne çıkmış
ve Osmanlı Devleti'nin batıdaki tek sınır komşusu
olmuştur.Osmanlı'dan aldıkları toprakların paylaşılması konusunda
birbirleriyle tutarsızlığa düşen Balkan Devletlerinin farklı menfaat
algılamaları II.Balkan Savaşı’nın temelini oluşturur.Romanya’nın da
çatışmalara intikali savaşa geniş bir boyut kazandırmıştır.Sofya
merkezli çıkan bu savaş Bulgaristan’ın fazlaca hırpalanmasına neden
olacaktır. Bulgaristan’ın içinde bulunduğu açmazdan faydalanmayı
bilen Osmanlı Devleti Türkler için namus demek olan Edirne’yi geri
almıştır.bu savaş sonunda Osmanlı Devleti’yle Bulgaristan arasında
İstanbul Antlaşması imzalanmıştır.Antlaşmaya göre Edirne ve
Kırklareli Osmanlı Devleti’ne geri verilirken;Yunanistan ile Osmanlı
Devleti arasında da Atina Antlaşması imzalanmıştır.
Batı Trakya, 1912'de Balkan Savaşlarının hemen
başında Bulgarlar tarafından;II.Balkan Savaşı esnasında da
Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir.Ancak II. Balkan Savaşı
sonucunda imzalanan Bükreş Antlaşması Batı Trakya'nın bir kısmını
Bulgar Devleti’ne bırakırken;Yunan tarafı bu bölgenin teslimi
konusunda olabildiğince sorunlar çıkarmış hatta Batı Trakya sorununa
Osmanlı Devleti'ni de karıştırmak istemiştir.Yunanlıların bu şekilde
düşünmelerinde haklı gerekçeleri olduğu kesindir.Batı Trakya'nın
Bulgarlar tarafından işgal edilmesinden sonra bölge Rumlarını
Bulgaristan'ın zulmünden ve kötü idaresinden koruma isteği ve son
zamanlarda hayli toprak kaybetmiş olan Osmanlı Devleti’ni de bölge
sorununa karıştırarak Batı Trakya’yı Türklerden daha kolay
alabileceğini umması Yunanlıların politik tutumlarını yansıtır.İşte
bütün bu hesapların içinde II.Balkan savaşında Bulgaristan'ın içine
düştüğü güç durumdan yararlanan Osmanlı Devleti 23 Temmuz 1913'te
Edirne'yi geri almış ve Meriç nehrine kadar olan topraklarını
kurtarmıştır.Ancak Meriç nehrinin batısında kalan ve yüzde seksen
beş gibi büyük bir oran teşkil eden Batı Trakya'daki Türk nüfusunun
geleceği Bab-ı Ali yönetimince üzerinde düşünülmeye değer bir konu
olmuştur.
II.Balkan Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nin savaşa katılmaması
konusunda sıkça nasihatlerde bulunan Batılı Devletler, Edirne'nin
kurtarılışından sonra Osmanlı yönetiminden Meriç nehrinin batısına
geçilmeyeceğine dair garanti almışlardır.Ordumuz bu kuralı hiçe
sayarak Edirne'nin kurtarılışının hemen sonrasında 3000 kişilik bir
akıncı müfrezesiyle Bulgaristan topraklarına girmiş, Habibçe,
Harmanlı ve Hasköy'de akınlar gerçekleştirmiştir.Ancak nabız yoklama
amacı taşıyan bu akınlar sonucu müfreze tahmin edilen tepkiyi görmüş
ve Bulgaristan'ın Rusya ve Batının önde gelen devletlerine yaptığı
baskı neticesinde Edirne'ye geri çekilmek zorunda kalmıştır.Tarihte
'Edirne Fatihi' olarak da bilinen Yarbay Enver,bu 3000 kişilik
müfreze içerisinden 16 subay ve 100 erden oluşan 116 kişilik bir
çete kurmuş ve Eşref Kuşçubaşı'nın emrine verdiği bu birliği
talimatıyla Edirne'den Ortaköy üzerine göndermiştir.Birlik Ortaköy'e
geldiğinde Papazköy civarında 1200 kişilik Bulgar Domuzciyef çetesi
tarafından katledilen 400 Türk'ün cesetleriyle karşılaşmıştı.Bunun
üzerine Eşref Bey Bulgar katilleri bulup cezalandırmak için
Koşukavak üzerine yürümeye karar vermiş ve 16 Ağustos 1913'te
Koşukavak'taki çarpışmada Bulgar çetesinden 83 er,Domuzciyef'le
birlikte 5 subay ve 6 kaptan tutsak edilmiş,geri kalan ise
dağıtılmış veya yok edilmişti.Müfreze Koşukavak'ta milli bir tabur
kurmuş,Kamber Ağa isimli bir kişiyi hükümet reisi olarak tayin etmiş
ve burada durmayarak Mestanlı üzerine yürümüştür.18 Ağustos 1913'te
Mestanlı muharebesiz olarak ele geçirilmiş ve ertesi gün kısa bir
çarpışma neticesinde Kırcali de alınmıştı.Burada 600 kişilik milli
bir tabur meydana getirilmiş;Mestanlı ve Kırcali'ye de birer hükümet
reisi tayin edilmiştir.Sonuçta bu üç kazada da asayiş sağlanmış ve
kazaların idaresi sadece Eşref Bey'in müfrezesine bağlanmıştır.Bütün
bu gelişmeler İstanbul yönetimince hiç de hoş karşılanmamıştı ve
birliğe daha fazla ileri gitmemesi emri verilmişti.Bunun üzerine
Eşref Kuşçubaşı bağlı bulunduğu Enver Bey'le bizzat irtibata geçmiş
ve Batı Trakya'nın tümünün işgalini içeren bir talimat
almıştı.Ayrıca, Enver Bey bir grup subay ve askeri daha bölgeye
takviye etmişti.Bu gönderilen birlik içerisinde sonradan Teşkilat-ı
Mahsusa'nın reisliğini ve I.Dünya savaşında da Irak cephesi
komutanlığını da yapacak olan Süleyman Askeri Bey de
bulunmaktaydı.Böylece Batı Trakya'daki mücadele dönemi ayrı bir
döneme girmiş oluyordu.Sağlanan bu taze güçle birlikte ‘yeniden
fetih’ çalışmalarına devam edildi.31 Ağustos 1913’te Gümülcine,1
Eylül 1913’te ise İskeçe yeniden Türk’ün diyarıydı.Yapılan bütün bu
çarpışmalar sonucunda Dedeağaç haricinde –o zaman Yunanlıların
kontrolündedir-Batı Trakya işgal edilmiş ve Meriç boyları Bulgar
unsurlardan arındırılmıştı.
Gümülcine’nin kurtarılmasından sonra Garbi Trakya Hükümet-i
Muvakkatesi kurulmuş ve reisliğine de Salih Hoca
getirilmiştir.Ancak,Süleyman Askeri Bey Erkan-ı Harbiye ve Garbi
Trakya Hükümeti İcraiye reisi olarak bütün yetkileri elinde
bulundurmakla bu hükümetin de üzerinde bir otoriteye sahip
olmuştu.Batı Trakya’nın işgalinin genişlemesiyle Garbi Trakya
Muvakkat Hükümeti’nin kurulması,Sofya ve İstanbul yönetimlerini
şaşkınlığa uğratmış ve bu ilerleyişin büyük bir tehlikeye gebe
olduğunu düşünen Büyük Devletler ise Osmanlı Devleti’ni uyarma
yoluna gitmişlerdir.Dedeağaç haricinde Batı Trakya’nın tamamını
kontrol altında tutan Türk kuvvetinin Dedeağaç üzerine
yürüyecekleriyle ilgili olarak istihbarat aldıklarını söyleyen
Batılı devletler Osmanlı’dan kuvvetlerini geri çekmesini
istediler.Bunların doğru olmadığını vurgulayan Osmanlı yönetimi
birkaç birliğin sadece askeri manevralar için Meriç’i geçtiklerini,herhangi
bir işgalin söz konusu olmadığını belirtmiş ve bölgeye giden
kuvvetlerin derhal geri dönmelerini emretmiştir.Ancak geri çağrılan
birliğin önde gelenleri bölgedeki Türk halkının yeniden baskı,zulüm
ve sefalet altında yaşamalarından yana değildiler.İstanbul
yönetimince kendilerine tebliğ edilen emri hiçe sayarak Osmanlı
Devleti’yle maddi ilişkilerini kesmekle kalmamış; Batı Trakya’da
bağımsızlık ilan etmişlerdir.Netice itibariyle 12 Eylül 1913‘te
Garbi Trakya Müstakil Hükümeti adıyla tarih sahnesine yeni bir Türk
Devleti çıkmış bulunuyordu.
Başkenti Gümülcine olan bu yeni Türk Devleti siyasal yönetim
açısından cumhuriyet rejimini temsil ediyorken Türk Tarihinin
labirentlerinde bir ilki temsil ediyordu.Batı Trakya Türk
Cumhuriyeti, Kars civarında 1918’de kurulan Azerbaycan Türk
Cumhuriyeti’nden 5 yıl önce,Ulu Önderimizin 29 Ekim 1923’te
kurduğu cumhuriyetten de 10 yıl önce fiiliyata geçmesi bakımından
ilginçtir.Yeni Devlet, ay yıldızlı,yeşil,beyaz bayrağı
kullanmıştır.Siyah matemi,yeşil Müslümanlığı,beyaz ise aydınlık
günleri temsil etmekteydi.Ayrıca, cumhuriyetin ileri gelenleri
amaçlarının ne olduğunu bildirmek ve seslerini dünyaya duyurmak için
Batı Trakya ajansını kurmuşlar ve bununla ilgili olarak Samuel
Karaso adında bir Yahudi’yi görevlendirmişlerdir.Türkçe ve
Fransızca yayın yapan bağımsız anlamına gelen ‘’independant’’
isimli bir gazete çıkarılmış;hatta Süleyman Askeri Bey tarafından
Batı Trakya için milli bir marş bile kaleme alınmıştır.Yunan ve
Bulgar posta pulları geçersiz sayılmış ve yerine hükümet tarafından
yeni pullar bastırılmıştır. Batı Trakya’nın Bulgarlara karşı
savunulması amacıyla savunma planları yapılmış ve askeri kuvvetler
buna göre tertiplenmiştir.İstanbul’dan Eylül sonlarında 3.000 tüfek
ve 500 sandık mermi getirilmiş,Ekim ayında ise devlet bütçesi
hazırlanmıştır.Devletin asker sayısı 30.000 kadardır.Bunların
6.000’i Osmanlı askerlerinden,geri kalan 24.000 ise bölge
insanından oluşmaktadır.Bütün bu gelişmeler bize devlet yönetim
organlarının teker teker oluşturulduğunu gösterirken, Türklerin
teşkilatçılık özelliğini bir kez daha ortaya koyar.
O sıralarda kadronun önde gelen isimlerinden biri olan Yüzbaşı Yakup
Cemil kat edilen mesafeyi şöyle anlatır:’’Balkanlara hızla
girip,kaybettiğimiz topraklarımızı geri almamız üzerine Düveli
Muuazzama derhal sadrazamın makamına koştular.Güya, Londra
Antlaşması’nı tek taraflı olarak bozmuşuz, hemen işgal ettiğimiz
topraklardan çıkmalıymışız.Kim kimin toprağını işgal etmişti?İttihat
ve Terakki’nin uygun görmesiyle Süleyman Askeri Bey,Eşref Kuşçubaşı,Çerkez
Reşid,Sapancalı Hakkı ve Fehmi Beyler gibi arkadaşlarla Meriç’i
geçip Trakya’ya daldık.Gümülcine,Kırcali,Dimetoka gibi yerleri bir
bir geri aldık.Serez’e de el atıp Yunan hududuna
dayandık.Bulgarların Ege bağlantısını kesmiş olduk.Avrupa ayağa
kalktı.Dış baskıları azaltmak için Garb-i Trakya Muvakkat
Hükümeti’ni kurduk.Bu bir cumhuriyetti ve Türk tarihinde bir ilki
gerçekleştirmiştik.Bayrağımız vardı,başkentimiz Gümülcine’ydi,pul
bile bastırmıştık’’.
Bir tarafta kendi askerlerinin başarısı öbür tarafta hatırı sayılır
devletlerin gelişmelere olan muhalefeti arasında sıkışıp kalan
Osmanlı Devleti ve başından beri gelişen hadisleri kendi politik
çıkarlarına aykırı bulan Bulgaristan yeni kurulan Türk Devleti’ni
resmi manada tanımamışlarsa da Yunanistan bu devleti memnunluk
içinde karşılamıştır.Bunun doğal sonucu olmalıdır ki, 2 Ekim 1913’te
Dedeağaç, Yunanlılarca Türk Devleti’ne bırakılmıştır.Hatta
Yunanlılar silah ve cephane yardımı bile yapabileceklerini
belirtmişlerse de bunun sadece boş bir söz olduğu zamanla
anlaşılmıştır.
Ne var ki, bütün bu hadiseler Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin
kalıcılığını sağlayamamıştır.Bulgaristan’ın Batılı Devletler ve
Rusya nezrinde yaptığı girişimler sonucu Osmanlı Devleti uluslar
arası ilişkiler ekseninde hayli sıkıştırılmıştır.Bu baskılara daha
fazla dayanamayan Osmanlı Devleti Bulgaristan’la 29 Eylül 1913’te
İstanbul Antlaşmasını imzalamış ve Batı Trakya’nın Bulgaristan’a
ilhakını resmen onaylamıştır.Ayrıca, Batı Trakya Hükümeti üyelerinin
ve bu hükümet yanlısı kişilerin İstanbul Antlaşması’na uymaları ve
bu yoldan vazgeçmeleri istenmiş,bu kişilerin bölgeyi en geç 25 Ekim
1913 gününe kadar Bulgarlara teslim etmeleri için mühlet
verilmiştir.Nitekim, 25 Ekim 1913’te Batı Trakya Müstakil Hükümeti
kendini feshederken; İstanbul’dan gelen Albay Cemal Bey’in
gözetiminde Bulgar kuvvetleri bölgenin işgalini 30 Ekim’e kadar
sessizce tamamlamışlardır.Ancak, Devletin silah ve cephanesi ileride
yeniden kullanmak ümidiyle saklanmıştır.
Osmanlı Devleti’nin bölgeyi Bulgarlara bırakmasının nedeni bazı
kaynaklarda İttihat ve Terakkinin iç politik çekişmelerinin sonucu
olduğu şeklinde de geçmektedir.Şöyle ki, Osmanlı Devleti’nin
yönetimini beğenmeyen Türk aydınlar birer birer Batı Trakya Türk
Cumhuriyeti’ne akın etmişler ve Devlet yönetim kademelerinde yer
almışlardır.İş, bu safhaya varınca kurulan yeni Devlet Osmanlı için
potansiyel bir rakip durumuna gelmiştir.Ancak,olaya yalnızca
“iktidar olma hevesi uğruna İttihat ve Terakkinin Batı Trakya Türk
Cumhuriyeti’ni gözden çıkardı” diye bakmak bizi yanlış sonuca
ulaştıracaktır.Babı Ali baskınından sonra devlet kademelerinde görev
alan İttihat ve Terakki üyelerinin basiretsiz uygulamaları ve
yabancı devletlerin telkinlerine uyularak yürütülen bir dış politika
böyle bir sonucun meydana gelmesinde belirleyici
olmuştur.Ancak,Bulgarların silah gücüyle yıkamadıkları Batı Trakya
Türk Cumhuriyeti’ni başka bir Türk Devletinin aracı edilerek
tarihten silinmesi Osmanlı Devleti üzerinde olumsuz tenkitler
yapılmasına zemin hazırlamıştır.Netice itibariyle 55 günlük siyasi
bir ömürden sonra Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin tarih sahnesinden
çekilişi ve bölgenin Bulgarlara bırakılması Batı Trakya Türk Halkı
üzerinde hayal kırıklığı yaratmıştır.Hükümetin yönetici kadrosu
İstanbul’a geri dönmüş olsa da Enver Bey imam,köylü ve iş adamı
kılığında Teşkilat-ı Mahsusa ajanları göndererek Batı Trakya’da Türk
kimliğini ve etkinliğini korumaya çalışmıştır.Yıllar sonra
bakıldığında Enver Bey’in uygulamasının başarılı olduğu
görülür.Türk-Yunan ilişkilerindeki Batı Trakya sorununa Yunanlıların
tarihsel bir perspektiften bakıp, 1913’teki olayların analizini
yapması radikal politik tutumları bir tarafa bırakıp ılımlı bir
siyasa izleyeceğini zaman kanıtlayacaktır.
KAYNAKÇA
·
AYDINLI Ahmet,Batı Trakya Faciasının İç
Yüzü,Akın Yayınları,İst.1971
·
BATIBEY Kemal Şevket, Bati Trakya Türk
Devleti,
Boğaziçi Yayınları, İst.1978
·
Batı Trakya’nın Sesi,
Sayı:65, Ağustos 1988
·
BIYIKLIOĞLU Tevfik,Trakya’da
Milli Mücadele,Cilt I, II.Baskı,TTK Yay.,Ank.1987
·
GÜNDAĞ Nevzat,Garbi
Trakya Hükümet-i Müstakilesi,Kültür ve Turizm Bak.
Yay.Ank.1987
·
ÖZKAN Tuncay,Mit’in
Gizli Tarihi,Alfa Yay.,İst.2003
·
YALÇIN Soner,Teşkilatın
İki Silahşörü,Doğan Kitap,İst.2001
·
http://www.kumkale.net/19mayis3.html
·
http://www.gbg.benet.se/osmanli/savaslar/1.balkan.htm |