Yahya Kemal,
"Türkçenin çekilmediği yer vatandır" derken dilin
birleştirici ve bütünleştirici yönünü özellikle düşünmüş
olmalıydı. Nitekim bir ulusun kültürünün temelde dil birliği
çerçevesinde yoğrulması "vatan" kavramına yeni ve
zengin bir boyut kazandırmış oluyor. "Vatan", yalnızca
siyasal egemenlikle değil, kültür birliği ve yoğunluğu ile
de bütünleşiyor. İsterseniz buna kültür egemenliği de
diyebilirsiniz.
Türkçenin
bu zenginliği ile, bu genişliği ile Uzak Doğu'dan yakın batıya
uzanan bir "vatan" birliği sergilediği hiç de yadsınamaz.
Özellikle Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, Orta
Asya Türk Cumhuriyetlerinin ayrı ayrı kendi egemenliklerine
kavuşması Türkçenin geniş coğrafyasındaki
"vatan" kavramına ulaşmasını sağlamıştır,
diyebiliriz.
Bu
vatan Türkçenin vatanıdır. Türkçenin geniş coğrafyasındaki
egemenliğidir.
Türkçenin
yakın batıdaki varlığı ise Balkan ülkelerinde yoğunluk gösterir.
Yukarıdan, eski Yugoslavya'dan, bugün ise Kosova bölgesi ve
Makedonya'dan başlayan çizgi aşağıdan Batı Trakya ile
kuzeye doğru Bulgaristan ve Romanya'ya uzanır. Böylece Balkan
ülkelerinde Türkçenin vatanı ana hatlarıyla çizilmiş
olur.
Türk
Dil Kurumu, bugüne kadar Türkçenin bu geniş vatanı ile uzak
veya yakın, az veya çok birtakım iş birliğinde, ortak çalışmalarda,
bilimsel düzeyde bilgi şölenlerinde bir araya gelmişti ve
gelmeye de devam ediyordu. Ancak, şimdiye kadar bu tür iş
birliği çoklukla Orta Asya ülkeleri ile olmuştu. Balkan ülkeleri
ile ortak çalışmalar veya bilgi şölenleri, ne yazık ki pek
gerçekleştirilemedi. Bu bağlamda bire bir bilgi alış verişlerini,
kongre ve konferans katılımlarını ayrı tutuyorum.
Geçen
yılın Nisan ayında, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr.
Ahmet B. Ercilasun'un, başkan yardımcısı Prof. Dr. Hamza Zülfıkar'ın
ve benim, Belgrad Üniversitesinde Türkoloji bölümünün
kuruluşunun 70. yıl dönümü kutlamalarına katılmamız ve
oradan Kosova'yı ziyaretimiz; ardından Üsküp'te değişik
kurum ve kuruluşlarla görüşmelerimiz, Türk Dil Kurumu
olarak Balkan ülkelerindeki Türkçenin durumuna, eğitimine ve
yayın hayatına gereğince eğilmediğimiz ve ihmal ettiğimiz
gerçeğini bize açıkça göstermiş oldu. Bu gerçek bizde şöyle
bir düşüncenin oluşmasını sağladı. Bütün Balkan ülkelerini
kapsayacak ve "Balkan Ülkelerinde Türkçe Eğitim ve Yayın
Hayatı"nı konu edinecek bir bilgi şöleninin gerçekleştirilmesi.
Nitekim
bu düşünce, uluslar arası düzeyde, titiz bir çalışma,
iyi bir plânlama ve Uludağ Üniversitesinin de katkı ve desteği
ile 20-24 Nisan 1998 günlerinde Bursa'da gerçekleştirildi.1
Bu
bilgi şölenine, "Balkan Ülkelerinde Türkçe Eğitim ve
Yayın Hayatı Bilgi Şöleni"ne Kosova bölgesinden Prof.
Dr. Nimetullah Hafız, Tan gazetesi müdürü Raif Vırmiça
ve eğitimci Salih Lika; Makedonya'dan Fahri Kaya, eğitimci
Zerrin Abbas ve Makedon televizyonu Türkçe yayınlar müdürü
Gayur Şeh; Batı Trakya'dan eğitimci-sosyolog İlknur Halil,
Şerif Şerafettin ile gazeteci Mücahit Mümin; Bulgaristan'dan
gazeteci İsmail Çavuşev ile Yusuf Kerim; Romanya'dan gazeteci
Altay Kerim ve eğitimci Prof. Dr. Enver Mahmut ile Doç. Dr.
Nedret Mahmut katıldılar. Balkan ülkelerinden gelen bu soydaşlarımıza
Türkiye'de bulunan Doç. Dr. Hayriye Süleymanoğlu-Yenisoy ile
Feyyaz Sağlam da bildirileri ile katkıda bulundular.2
Gene Türkiye'den Türk Dil Kurumu Yürütme Kurulu üyeleri ile
Bilim Kurulunun bazı üyeleri de bilgi şöleninde tartışmacı
olarak yer aldılar.
Üç
gün boyunca yoğun bir çalışma düzeni içinde gerçekleştirilen
bilgi şöleninin ilk günkü sabah oturumunda açılış konuşmaları
vardı. Burada özellikle Balkan ülkelerinde Türkçenin önemi
ve değeri vurgulandı. Ayrıca bu toplantının neden Bursa'da
yapıldığı üzerinde duruldu. Çünkü Bursa, Balkan ülkelerinden
göç eden soydaşlarımız yoğun olduğu bir büyük merkez
idi. Bilgi Şöleni ağırlıklı olarak beş oturumda yoğunlaştı
ve her oturum, bir ülkedeki Türkçe eğitim ve yayın hayatını
konu edindi. Altıncı ve son oturum ise "genel değerlendirme"yi
kapsadı.
Burada
özellikle şunu vurgulamak istiyorum. Bilgi şölenine katılan
her konuğumuz gerçekten konusunu ciddiyetle ve titizlikle ele
almış, en ince ayrıntısına varıncaya kadar sorunları hazırladığı
bildirisinde dile getirmiş. Doğrusu bu özveri ve ciddiyet
bizleri son derece mutlu etti. Adlarını tek tek anmadan
hepsini yürekten kutluyorum; Kurumumuz adına kendilerine teşekkür
ediyorum.3
"Balkan
ülkelerinde Türkçe Eğitim ve Yayın Hayatı Bilgi Şöleni"
adından da anlaşılacağı üzere iki önemli konuya ağırlık
veriyordu: Eğitim ve yayın.
Her
iki konu da Balkan ülkelerindeki siyasal, sosyal ve ekonomik koşullar
ile benzer durumlar ve özellikler gösteriyordu. Ayrılıklar
ise ülkelerdeki siyasî ve sosyal değişmelere bağlı kalıyordu.
Ancak bunların temelinde de ekonomik sıkıntılar büyük rol
oynuyordu.
Eğitim
konusu, ne yazık ki azınlıkların ortak kaderi gibi görünüyor.
Türk soylu insanın eğitimi, kendi ana dili ile içinde yaşadığı
ülkenin eğitim politikası arasında sıkışıp kalmış.
Egemen güç, her ülkede azınlığı ezmiş; üstelik yok
etmeyi amaçlamış. Bu bağlamda eski Yugoslavya'nın eğitim
politikası şöyle şekillenmiş:
"Eğitim
bakanlığı ile öteki siyasetçilere göre, Türklerin Sırp
okullarında tahsil görmeleri daha uygun bulunuyormuş. Sırpların
bu konuda yaptıkları incelemelerle Türk çocukları, Sırp
okullarında okudukları takdirde Sırp milletini ve devletini
daha çok sevecek ve böylece yeni oluşacak nesil öncekine
bakarak daha Sırpçılık duygularıyla yetişecek.
"4
Bu
durum öteki ülkelerde de benzerlikler gösteriyor. Söz gelişi
Bulgaristan'da sık sık okulların kapatılması; Türklerin değişik
baskılarla yüz yüze gelmesi, sürekli ve düzenli bir eğitim
sisteminin oluşturulmamasını yaratmıştır. Romanya'da ise
1960-1990 dönemi tam bir karanlık durum olarak değerlendirilir:
"1960 yılında tüm Türk okullarının, 1965 yılında
Mecidiye Medresesinin, 1974 yılında ise Bükreş Üniversitesi
Tatar bölümünün kapatılması, aynı yıldan itibaren Türk
dili bölümüne hiçbir Türk gencinin alınmaması...
"5 sırf Türklük duygusunu yok etmeye yönelik
çabalar olarak değerlendirilmiştir.
Batı
Trakya'da ise eğitim, her dönemde bir sorun olarak gündemde
kalmış; Lozan Antlaşması'nın azınlıklara tanıdığı
haklara rağmen Yunan hükûmeti Türk insanının eğitilmesine
sürekli engel çıkarmıştır:
"Batı
Trakya Türk azınlığının eğitim ve öğretim işlerini düzenleyen
yasalar hiçbir zaman işletilmemekte, aleyhte yasalar çıkarılarak
azınlığın çağdaş eğitim ve öğretimden yoksun geri bırakılmış
insanlar topluluğu hâline gelmesine çalışmaktadır; Yunan yönetimi
bunun için tüm olanaklarını kullanmaktadır. "6
Bu
çarpıcı örneklerini verdiğimiz ortak sorunlar dışında,
bazı bölgelerde asimilâsyon olaylarının da yaşandığı
dile getirilmektedir. Söz gelişi Üsküp yakınlarında
bulunan Koliçani köyünde Türkçelerini kaybetmiş bugün
Torbeş olarak adlandırılan eski Peçenek Türklerinin varlığı
herkesçe bilinmektedir. Aynı durum Kocacık köyünde yaşayan
Jupa Türkleri için de geçerli.
Kısacası,
eğitim ile ilgili sorunlar şöyle karşımıza çıkar.
1.
Yerel yönetimden kaynaklanan sorunlar.
2.
Eğitici kadroların yetersizliği.
3.
Okul sayısının yetersizliği.
4.
Okullarda okutulacak ders kitaplarının ve eğitim araç gereçlerinin
yetersizliği.
5.
Hepsinden öte kendi ana dilinde özgürce ve huzur içinde eğitim
görememesinin getirdiği sorunlar.
Bu
ve benzeri sorunlar yanında son yıllarda olumlu adımların ve
gelişmelerin varlığı da bildirilerde dile getirildi. Söz
gelişi Kosova bölgesinde eğitim veren okul ve öğrenci sayısı
yanında Makedonya'daki gelişmeler şöyle değerlendiriliyor:
"Makedonya'nın
her tarafında kurulan okullarda öğrenci sayısı artıyor ve
çağdaş dünya eğitimine ayak uydurarak ders görmeye başlı-
yorlar."7
Romanya'daki
eğitim reformu 1995 yılında gerçekleştirilmiş ve olumlu
gelişmeler kaydedilmiştir.
Batı
Trakya'da ise 1951 Yunanistan-Türkiye Kültür Antlaşması çerçevesinde
atılan adımların geliştirilmesi ve yenilenmesinin eğitime büyük
katkı sağlayacağı gerçeği dile getirilmiştir.
Balkan
ülkelerinde Türkçe yayın hayatı, Osmanlı dönemine kadar
uzanıyor. Eski Yugoslavya döneminde başlayan süreli yayınlar
ve kitap yayını günümüze kadar varlığını sürdürmektedir.
İlk süreli yayın Prizren (1871) adını taşıyor.
Buna İkinci Meşrutiyet yıllarında Enva-i Hürriyet, Şar ve
Yıldız katılıyor. Bugün de yayınını sürdürmekte
olan Tan gazetesi 1965 yılında çıkmaya başlıyor. Öteki
yayınlar şöyle: Çevren (1973) dergisi, Kuş (1979)
çocuk dergisi, Çığ (1990). Bay yayınları şunlar: Bay
(1994) kültür, yazın, sanat dergisi; İnci (1995)
çocuk dergisi; Genç Bay (1996) gençlik dergisi; Doğru
Yol yayınları: Doğru Yol/Esin (1971); Filiz (1987)
çocuk dergisi. Bu yayınlara öteki dernek ve kuruluşların
etkinlikleri de ekleniyor. Makedonya'da da yayın faaliyeti
oldukça zengin. İkinci Dünya Savaşına kadar 11 (on bir) süreli
yayın çıkmış. Bunların başında Rehber, Uhuvvet ve
Hak geliyor. Sada-yı Millet, Doğru Yol onları
izliyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise süreli yayın
olarak Birlik (23 Aralık 1944) gazetesi çıkmaya başlıyor
ve bugüne kadar bu gazete Türklerin gazetesi olarak yayın
hayatında kalıyor.
Bulgaristan'da
yayın hayatını oldukça iyi incelemiş olan İsmail A. Çavuşev,
İkinci Dünya Savaşı sonrası gazeteleri tek tek tahlil etmiş.
Dostluk (1947) ile başlayan süreli yayın faaliyeti Yeni
Işık (1953) ile gelişiyor. Son yıllarda Işık-Svetlina,
Güven, Filiz ile Hak ve Özgürlük büyük yankı
uyandırıyor.
Romanya'da
ise ilk gazete Dobruca (1 Eylül 1888) olarak gösteriliyor.
1989 devrimine kadar 29 süreli yayın çıkmış. Ayrıca kitap
olarak Türkçe yayınların oldukça zengin olduğunu Altay
Kerim'in bildirisinden anlıyoruz.
Batı
Trakya'daki yayın hayatını Feyyaz Sağlam bir bildiri ile
anlattı. Yayınları "Türklerin çıkardığı ürünler",
"Yunanlıların çıkardığı ürünler" olarak, iki
bölümde değerlendirdi.
Balkan
ülkelerindeki radyo ve televizyon yayınları konusunda en geniş
bildiriyi Makedonya televizyonu Türkçe yayınları müdürü
Gayur Şeh hazırlamış. Sayın Şeh, eski Yugoslavya döneminden,
özellikle Tito yıllarından başlayarak Türkçe radyo yayınlarının
gelişmesini ve televizyonda Türkçe yayın politikalarını özlü
bir biçimde delegelere sundu. Onun yanında Raif Vırmiça,
Kosova bölgesindeki radyo ve televizyon yayınlarına; Altay
Kerim, Romanya'daki radyo yayınlarına; Feyyaz Sağlam da Batı
Trakya'daki sözlü yayıncılık (radyo) konusuna yer verdiler.
Bu
özlü değerlendirme sonunda "Balkan Ülkelerinde Türkçe
Eğitimi ve Yayın Hayatı Bilgi Şöleni"nin ne denli
yararlı ve verimli olduğunu açıkça görmekteyiz. Bugüne değin
Balkan ülkelerindeki Türkçenin durumunu ve yayın
faaliyetlerini yakından izliyorduk. Bire bir iletişimde veya
bireysel ziyaretlerimizde o yörelerdeki sıkıntıları dile
getiriyor ve çareler düşünüyorduk. Oysa Türk Dil Kurumunun
gerçekleştirdiği ve bütün ülkelerden delegelerin birer
bildiriyle katıldığı bu uluslar arası bilgi şöleni, geniş
kapsamlı ve katılımlı, toplu görüşmeli ve tartışmalı yönüyle
bir ilklik örneği sergiliyordu. Türk Dil Kurumu gecikmiş de
olsa, çok önemli ve hayırlı bir işi başarmanın mutluluğu
içindedir. Nitekim bilgi şölenine sunulan bildirilerin kısa
bir süre içinde kitap olarak yayımlanması ile bu mutluluğumuz
belgelenmiş olacaktır. Diliyoruz ki bu tür bilgi şölenleri
her yıl bir ayrı ülkede yenilensin ve her yeni buluşmada
konuya yeni bakış açıları getirilsin. Böylece Türkçenin
çekilmediği o topraklarda Türkçe eğitimi ve yayın hayatı
sürekli canlı ve gündemde olsun. Bu yolda Türk Dil Kurumu
olarak bir yol açabildikse, karınca kararınca üzerimize düşeni
yerine getirebildikse ne mutlu bize.